Sensizim Bugün

Yorum bırakın

Sensizim bugün.
Aldığım hava zehir gibi geliyor.
Yutmaya çalıştığım lokmalar diken gibi batar oldu boğazıma.
Meyveler tadını yitirdi.
Renkler daha soluk şimdi.
Güneş bile bulutların ardından çıkmaz oldu.
Yağmur göz yaşı gibi yağar oldu üstüme.
Esen rüzgar tokat gibi çarpıyor yüzüme adeta.
Damarlarımdaki kan çekilir oldu,
Ne gereği var akmanın diyerek.

Sensizlik böyle birşey işte gül yüzlüm.
Seni üzdüklerimi hatırlatıyor bana.
Boş odaların soğuk duvarları bile sitem ediyor.
Çiçeklerimiz küskün artık.
Sensizlik içimde bir mıh gibi saplı duruyor.

ia

Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine

Yorum bırakın

Gelin gülle başlayalım atalara uyarak 
Baharı koklayarak girelim kelimeler ülkesine 
Bir anda yükselen bir bülbül sesi 
-Erken erken karlar ortasında 
Güneş dönmüş ışık saçan bir yumurta- 
Bana geri getirir eski günleri 
…Paslanmış demir bir kapı açılır 
Küf tutmuş kilitler gıcırdarken 
Ta karanlıklar içinde birden 
Bir türkü gibi yükselirsin sen 
Fısıldarım sana yıllarca içimde biriken 
Söyleyemediğim ateşten kelimeleri 
Şuuraltım patlamış bir bomba gibi 
Saçar ortalığa zamanın 
Ağaran saçın toz toprağını 
Bana ne Paris’ten 
Newyork’tan Londra’dan 
Moskova’dan Pekin’den 
Senin yanında 
Bütün türedi uygarlıklar umurumda mı 
Sen bir uygarlık oldun bir ömür boyu 
Geceme gündüzüme 
Gözlerin 
Lale Devrinden bir pencere 
Ellerin 
Baki’den Nefi’den Şeyh Galib’den 
Kucağıma dökülen 
Altın leylak 

III 

Ölüler gelmiş çitlembikler sarmaşıklarla 
Tırmanmışlar surlarıma burçlarıma 
Kimi ırmaklardan yansıma 
Kimi kayalardan kırpılma 
Kimi öteki dünyadan bir çarpılma 
İçi ölümle dolu 
Dönen bir huni 
Doğarken güneş 
Kesilmiş ölü yüzlerden 
Bir mozayik minyatürlerden 
Dokunur tenimize 
Soğuk bir azrail ürpertisiyle ay 
Ve birden senin sesin gelir dört yandan 
Menekşe kokulu sütunlardan 
Komşu dağlardaki nergislerden leylaklardan 
Gözlerine ait belgeler sunulur 
Ey aşkın kutlu kitabı 
Uçarı hayallere yataklık eden 
Peri bacalarının yasağı 
Gönlümün celladı acı mezmur 
Bana bıraktığın yazıt bu mudur 
Ölüm geldi bana düğün armağanın gibi 
Senden bir gök 
Senden yıldızlar ördüler 
Ateş böcekleri 
O gece dört yanıma 
Ey bitmeyen kalbimin samanyolu destanı 
Sen bir anne gibi tuttun ufukları 
Ve çocuklar gülle anne arasında 
Seninle güller arasında 
Tuhaf bir ışık bulup eridiler 
Çocuklar dağ hücrelerinde erdiler 
Aramızdaki sırra 
Bir de ay ışığında büyüyen fısıltılar 
Gençlik monologları 
Seni alıp kaybolmuş zamanın çağıltısından 
Bana getiren 
Yasamız vardı 
Öfkeyle yazardın sen bir yüzüne 
Ölür ölür okurdum öbür yüzünde ben 

IV 

Senin kalbinden sürgün oldum ilkin 
Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği 
Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında 
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim 
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Uzatma dünya sürgünümü benim 
Güneşi bahardan koparıp 
Aşkın bu en onulmazından koparıp 
Bir tuz bulutu gibi 
Savuran yüreğime 
Ah uzatma dünya sürgünümü benim 
Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil 
Ayaklarımdan belli 
Lambalar eğri 
Aynalar akrep meleği 
Zaman çarpılmış atın son hayali 
Ev miras değil mirasın hayaleti 
Ey gönlümün doğurduğu 
Büyüttüğü emzirdiği 
Kuş tüyünden 
Ve kuş sütünden 
Geceler ve gündüzlerde 
İnsanlığa anıt gibi yükselttiği 
Sevgili 
En sevgili 
Ey sevgili 
Uzatma dünya sürgünümü benim 

Bütün şiirlerde söylediğim sensin 
Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin 
Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome’nin Belkıs’ın 
Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin 
Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için 
Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini 
Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini 
Ey gönüllerin en yumuşağı en derini 
Sevgili 
En sevgili 
Ey sevgili 
Uzatma dünya sürgünümü benim 

Yıllar geçti saban olumsuz iz bıraktı toprakta 
Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında 
Çatı katlarında bodrum katlarında 
Gölgendi gecemi aydınlatan eşsiz lamba 
Hep Kanlıca’da Emirgan’da 
Kandilli’nin kurşuni şafaklarında 
Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında 
Şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında 
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim 
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Ey çağdaş Kudüs (Meryem) 
Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha)
Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi 
Sevgili 
En sevgili 
Ey sevgili 
Uzatma dünya sürgünümü benim 

Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında 
Köle gibi satıldım pazarlar pazarında 
Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında 
Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında 
Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında 
Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda 
Verilmemiş hesapların korkusuyla 
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim 
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Sevgili 
En sevgili 
Ey sevgili 
Uzatma dünya sürgünümü benim 

Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır 
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır 
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır 
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır 
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır 
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır 
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır 
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır 
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır 
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır 
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır 
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır 
Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır 
Sevgili 
En sevgili 
Ey sevgili

Yorum bırakın

    Ve hava kararır.
    İnsanlar evlerine çekilirken,
    Renkler maviden siyaha dönerken,
    Gün kendini geceye bırakırken,
    Ve bir de acı bir hüzün ruhumu sararken,
    Yalnızlığımla çekilirim karanlığa sarılan odama.
    Kalemimin sesi çınlar duvarlarda.
    Kalp atışlarım, içindeki sızıyı fısıldar soğumuş havaya.
    Kalabalıklar bile fayda etmez olur küf tutmuş ruhuma.

    Kimsesiz miyim?
    Yoksa tek kişilik bir ordu muyum?
    Yalnızlığımla cenk ettiğim siperler düşüyor.
    Hazanın benliğime yapıştırdığı kederler yok oluyor.
    Pembe bir bahara hazırlanıyor kalbim.
    Çiçekler açıyor gönül bahçelerimde.

Yorum bırakın

    Hiçbir ses yakalayamaz beni,
    Dağlarda küskün,
    Küçük bir ot parçasının yankısından başka.

Yorum bırakın

    Geceye katran çal, acıya hüzzam
    Ah edersem, tutmasın elim, tutulsun dilim
    Ey kemankeş durma vur, nasılsa bu sine vurgun
    Nuru düşsün düşlerin kor olsun, 
    Seni görmesin , kör olsun..

    Taş bassın yerime dedi gönlüne
    Emri olur, başım gözüm üstüne…

    Bakmasın demiş bir daha yüzüme
    Emri olur, inansın bu sözüme

    Almasın demiş adımı diline
    Vay ben ölem, atın toprak üstüme.

    Mustafa Cihat

Yorum bırakın

    Artık görünmüyor mevsimde hüzün
    Bulutlar bir garip rüyaya dalmış
    Ufukta güneşi ağlatan yüzün
    Bir mülteci gibi tenhada kalmış
    Toprak yandı gülüm ,çeşmeler zehir
    Şimdi bilsen de bir, bilmesen de bir

    Kaç kere çağırdım seni öteden
    Turnalar uçurdum gittiğin yere
    Bin parça eyledin kalbimi neden
    Ruhum bir başına düştü göklere
    Bana tebessümle bakıyor kabir
    Şimdi gülsen de bir, gülmesende bir

    Derdimin yangını sardı gökleri
    Bir mahkum kanıyla aktı izlerin
    Deniz ölesiye severken seni,
    Neden gemileri yaktı gözlerin,
    Yıkıldı yolunu bekleyen şehir,
    Şimdi gelsende bir, gelmesende bir

    Yağmurun inceden yağdığı yere
    Açan gül acı damıtır solar
    Ağustos böceğı düşünce derde
    İçine kuşların sevdası dolar
    Ölü bir mahzene gömüldü kibir
    Artık sevsende bir, sevmesen de bir

    Çatladı en kavi yerinden tohum
    Kıvılcım düşürdü sulara gonca
    Her akşam ölümü koklayan ruhum
    Seni de kuşanır Hakan olunca
    Bu yerde bilinir destanı kebir
    Şimdi kalsan da bir, kalmasanda bir

    Zaman ki ardımda pervane şimdi
    Mekan defineler döktü yoluma
    Fırtınadan umut bekleyen kimdi
    Söyle deniz neden gömüldü kuma
    Zindan çöktü gülüm kırıldı zincir
    Benim olsan da bir, olmasan da bir

    Nurullah Genç

Yorum bırakın

    Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizlersiniz. (Âl-i İmran Suresi 139. Ayet)

Yorum bırakın

    Bir elif gibi yalnızım.
    Ne esrem var ne ötrem.
    Ne beni durduran bir cezmim…
    Ne bana ben katan bir şeddem var.
    Ne elimi tutan bir harf,
    Ne anlam katan bir harekem…
    Kalakaldım sayfalar ortasında.
    Bir okuyan bekledim,
    Bir hıfz eden belki.
    Gölgesini istedim bir dostun, med gibi.
    Sızım elif sızısı.

Yorum bırakın

    “Olur ki siz bir şeyden hoşlanmazsınız, hâlbuki hakkınızda o bir hayırdır. Ve olur ki bir şeyi seversiniz, hâlbuki hakkınızda o bir şerdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”
    (Bakara,  2/216).

Yorum bırakın

    Meşe dalında bir yaprak varmış, kuruyup kül olmuş.

Older Entries